Sokak lambalarinin altin sarisi savkinda ahmakislatan; agir agir sedasiz, nur gibi yagiyordu mübarek. Tipi, dolu ve hatta tas yagarsa, ne fark eder ki Kor bile yagsa bana misin, demezdi, tarif edilemez bir isyanin dorugundaydi cünkü... Cubir Vay Kel Hiso... Sen, cingeneyi bekci yapmislar, bekcilik silahiyla ilk önce babasini vurmus, demek istiyorsun. Ama merak etme, o isi analigim Hewes yapti, hem de silahsiz. Kahkahalar had safhadaydi. Ve kendi kalibresinde dev gibi bir adamla evlendi, gitti. Bekci olursam eger, babam olmadigina göre, belki de seni vururum. Agit yakan bir anne Oyyy, bu ne istir ya Rabbim.. Benim bildigim savaslar kanli gecer, buzlu degil... Baksaniza, kinali kuzumun kani bile beyaza benzer, akmamis, damarlarinda öylece duruyor... deyip yürekleri dagliyor, isyan ediyordu... Remzinin kafasi böylesine karma karisik iken ve bedeni bir anaforun icerisinde yuvarlaniyorken; Dilekin kalbi de, disari cikma adrenalinine kapilan, azatlik bir kusun tek basina kafeste biteviye kanat cirpinisi gibiydi... Sehrin sokaklarina yansiyan, tipki cok vahim bir sey olsun diye kisilan bir lamba gibi zayiflatilmis bir ay isigi vardi... Yazarin epope niteligindeki serüven romanlari, tarihi de günümüzü de irdelemeye devam ediyor.