Bir gün elime alip atmak istedigim tasin insan suretine benzedigini fark ettim ve o tasi cebime attim. Aksam köye dönerken yüzü yüzüme bakacak sekilde onu masama indirip seyrettim... Sonraki gün meraya birlikte ciktik ve gün boyu tasa baktim, konustum, dinledim onu... Birkac gün icinde aramizda bir dostluk gelisti yatagima girerken ona baka baka dalardim uykuya. Sabah kalkarken gözümü onun yüzünde acarim. Kahvaltida önüne cay koyar, sohbet eder sonra cebime koyup meraya cikardim. Bu, günlerce böyle sürdü. Dünyada en cok olan, neredeyse en degersiz sey benim icin paha bicilemez olmustu... Walt Disneye sormuslar Disneyland dünyasini nasil yarattin Verdigi cevabin heykeli dikilir Her sey bir fare ile basladi. Bu söz bende Neden her sey bir tasla baslamasin olarak uyanmisti... Ona yaklastikca bana yakinlarindan söz etmeye basladi. Genc, yasli, sevincli, üzgün, korkak, cesur, uyuyan, düsünen, bir seyler söylerken öylece kalakalmis yakinlarindan söz etti; hepsinin de insan duygusu tasidigini ekledi. Ona inandim ve birlikte arayisa basladik... Artik bakmiyor, görüyordum; göz ameliyatini cerrah yapar fakat görme ameliyatini yapan sanattir. Bu sanat yapilmamis, olusmustur ve degerli olan da budur. Bakis acisini geriye itip, görme acisi yerlestirecegiz... Bu kitabin her öyküsünde, bir yerlerden bir yerlere atilmis bir tasa rast geleceksiniz... Evet, beni bu kitaba bir tas firlatti. Elinizde tuttugunuzu sandiginiz bu kitap aslinda sizi iki elinizden tutup bir baska dünyaya götürecektir.