Cahit Zarifoglunun siiri bunca anlasilmaz, kapali ya da zor anlasilir bulunmasina ragmen, simdiye kadar hicbir akli basinda siir okuyucusu elestirmen ya da okuyucu olarak bu siirleri reddetmek, yok saymak cesaretini gösterememistir.
Cahit Zarifogluna ait hangi metin olursa olsun, Onun dünyasina, bir iklime gecer gibi girerseniz. Yeni bir iklime girmenin ne gibi etkileri oluyorsa, nasil degistiriyorsa insani öylece degisirsiniz.
Kendinden sonra yazmaya baslayan genc Müslüman sairlere, hangi özellikleriyle yol göstermis olursa olsun, Ondan sonrakiler, Onda ders alinacak bir taraf bulacaklardir. Hem siirin kendine mahsus kaliteleri bakimindan, hem Müslüman bir sairin dünya hayatindaki temayülleri bakimindan.
Cahit Zarifoglu o hale gelmisti ki, kendi dünyasi icinde bir siir dili kurmustu ve bunu cok iyi kullanirdi. Yani siire, o anlatilmaz olana ait bir durum ciktigi zaman, bir algilama oldugu zaman, onu hemen aninda siire döküverirdi.
Kanaatimce Cahitin siiri belli bir kalip icerisinde hemen formüle edilebilecek, anlatilabilecek bir hüviyet tasimiyor. Cahit, eski tabirle sair-i maderzat, anadan dogma sair idi.
Türkcede hem ahenge ulasmak hem de duygu iletisimini saglamanin belki de en cetin bir sairlik görevi oldugu günümüzde, bir de buna avucunda kor tutmayi eklemisti. Halini iyiye dogru sürekli yüceltirken, siirni de yeni haline uydurma savasiminda idi.
Ece Ayhana sordum, ona göre Cahit Zarifoglu siirde yapi sorunun en iyi kavramis bu konuda örnek gösterilebilecek sanatcilardan biri. Kolsuz Bir Hattatta da ayrica belirtmis bunu.
Cahit Zarifoglunun siirini ve düzyazisini o uzaklik, ayrilik gayrilik icinde ancak kendi uzlet kösemden izleyebiliyordum. Kamplasma havasinda kendine yer bulamayacak bu ince siir, kapali ama mutlaka sanatkarca düzyazi, kendine özgü degerleri daima korurdu.
Cahit Zarifoglunun siiri, bütün diger yapip ettiklerini de, hatta müstear adla yazdigi okuyucuya cevaplara varincaya kadar bir cok seyi aydinlatan veriler olarak alinabilir saniyorum. Bu siir, insani cok yalin halinde kavrayan bir siir.